Menü Kapat

Lizbon’da Gezilecek Yerler – Lizbon’da Bir Gün

Kemerlerini bağladıysan Lizbon’da Gezilecek Yerler – Lizbon’da Bir Gün hikayemiz başlasın!

Şehrin tarihi bölgesinin Graça mahallesi meydanındaki bir apartmanın en üst katında bir akşamüstü. Yalnızca ayaklarımın sığabildiği bir fransız balkonda çayımı yudumluyorum. Karşımda İstanbul Boğazı’nı andıran Tejo nehri ve şehrin nemsiz havası sayesinde çıplak gözle net bir şekilde seçebildiğim karşı kıyı gözüküyor. Hemen aşağıda 28 numaralı sarı tramvayın ilk ve aynı zamanda son duraklarından biri var. Tramvay kalkıyor ve biraz sonra karışacağı camdan cama rengarenk çamaşırların asılı olduğu evlerle bezeli daracık sokaklara doğru yavaşça yokuş aşağı inerek gözden kayboluyor. Sokaklar bazı yerlerde o kadar dar ki, yürüyorsanız tramvay size değmesin diye kendinizi evin duvarına iyice yaslamak zorunda kalıyorsunuz! Biraz aşağıdaki bu mahallenin adı Alfama.

Birazdan akşam olacak. Tam karşımdan nehri aydınlatacak pırıl pırıl bir dolunay yükselecek. Alfama’da ise çoğu hüzünlü ve yoğun duygularla bezeli geleneksel fado şarkılarının sesleri yükselmeye başlayacak. Çünkü, işte buradayım. Eski zamanlarda Dünya’yı keşfetmek için evlerinden ayrılan, çoğu zaman da bir daha geri dönemeyen denizci kaşiflerin ve denizlerde kaybolan sevgililerinin, yakınlarının ardından hüzünlü ağıtlar yakan kadınların şehri, Lizbon’da.

Lizbon’da geçireceğim bir güne nereden başlayacağımı çok iyi biliyorum: Graça meydanının biraz yukarısında, Graça Kilisesi’nin hemen yanındaki Graça Miradouro’su! Miradouro; kelime anlamı olarak Türkçe’ye altın bakış olarak çevirebileceğim, Lizbon’un farklı tepelerine kurulmuş, şehri kuşbakışı bir şekilde izlemeye olanak veren seyir teraslarının adıdır. Lizbon’daki beş ayım boyunca şehrin farklı yerlerini keşfetmediğim zamanlarda bolca vakit geçirdiğim bir yerdi Graça Miradouro’su. Yakınlardaki bir pastaneden aldığım bir sandviçin yanında terasın kafesinden söylediğim klasik sade Portekiz kahvesi olan bir bica ile şehri seyrettiğim bir kahvaltı… Mmm, haydi devam edelim!

Kahvaltıdan sonra beni 28 numaralı sarı tramvayın raylarını takip edeceğim ve sonunda kendimi çarşı meydanında bulacağım yokuş aşağı bir yolculuk bekliyor. Yer yer daracık sokaklar, yer yer nehir manzarası, sağımda artık yukarıda kalmış olan kalan şehir kalesinin duvarları, Santa Luzia kilisesi ve kuytularda saklı güzel mi güzel sokak kafeleri bana yolculuğumda eşlik ediyor. Şimdi aşağı mahalle anlamına gelen Baixa mahallesindeyim. Eski zamanlarda keşiflerden elde edilen ganimetlerin sergilenip satıldığı Praça do Comercio’dayım. Adı üstünde Ticaret Meydanı. Lizbon bana her haliyle oldukça İstanbul’u anımsatıyor. En çok da buradayken. Praça do Comercio’dan nehre doğru bakınca kendimi İstanbul’da boğazı izliyormuş gibi hissediyorum. 

Lizbon’da Gezilecek Yerler – Lizbon’da Ne Yenir Ne İçilir?

Sırada benim için en lezzetli likörlerden birini tatmak var! Meydandan şehre girip çarşının derinliklerine doğru ilerliyorum ve A Ginginha’nın önünde küçük bir mola veriyorum. Ginjinha, Portekiz’e özgü bir vişne likörü. Boğazımı hafifçe yakan bir vişne pekmezi gibi olan bu likörün tadına gerçekten bayılıyorum! Vişne suyunu da çok sevdiğimden herhalde.

Şimdi daha modern bir tramvaya atlayıp Belem mahallesine doğru yola çıkma zamanı geldi. Masallardan çıkıp gelmiş de nehrin kenarına konmuş gibi duran Belem kulesi ve bence Lizbon’un en iyi pastel de natalarını yapan Belem pastanesi beni bekliyor. Pastel de Nata da Ginjinha gibi Portekiz’e özgü bir tat. Milföy hamurunu küçük bir kase gibi şekillendirip ortasına bir çeşit muhallebi koyularak yapılıyor. Yıllar içinde evde pastel de nata yapmayı denesem de Belem’dekilerin tadını tam olarak yakalayamadım:) 

Lizbon’a gelişimin ilk dört gününde kaldığım hostelde tanıştığım Lizbon’lu bir geleneksel Çin tıbbı ve akupunktur uzmanı vardı. Uzun süre boyunca bir cruise gemisinde çalışacağı için evini kapatmıştı. Geminin Lizbon’a gelmesini beklerken son birkaç gününü hostelde geçiriyordu. Şimdi artık çokça bilinse de o zamanlar pek de keşfedilmemiş bir deniz ürünleri restoranı önermişti. Lizbon’un en iyisi budur, diye belirtmişti. Oraya hemen gitmemiştim. Gittiğimde ise başka yerlerde de deniz ürünleri yemiştim ve Ramiro’dakiler gerçekten en iyisiydi! Lizbon’da bir günümün akşam yemeğinde karnımı Ramiro’da güzelce doyuruyorum. Mmm, bom apetite querida!

Lizbon’da Gezilecek Yerler – Peki Ya Dans?

Fadoların hüznü sizi yanıltmasın. Portekizliler eğlenmeyi de çok seviyorlar. Gündüzleri dar, bomboş, sakin sokaklardan ibaret olan Bairro Alto, gece saat 11’i vurduğunda uyanmaya başlıyor. Yanyana bir sürü, farklı farklı konseptlerdeki barlar açılıyor.  Sokaklar bazen yürümeyi zorlaştıracak şekilde insanlarla dolmaya başlıyor. Aynı gece içinde sürekli dolaşmak ve çokça mekana girip çıkmak oldukça yaygın. Ancak dans etmek istiyorsan Bairro Alto’daki seçenekler biraz kısıtlı. 

Şimdi olsa uykuyu bu kadar gözden çıkarmak istemem:) Bairro Alto’ya uğramadan da günümü sonlandırabilirim. Yine de Bairro Alto’daki gece macerasına dans ederek devam etmek isteyebileceğim iki yerden bahsetmek istiyorum. Biri şık terasından gün doğumunu da izleyebileceğiniz Lux, diğeri ise hoş atmosferi ve kumsalıyla Urban Beach. İkisi de hem ortam hem de müzik ve dj seçimleriyle Lizbon’un en kaliteli diskolarından. 

(Lux’a birkaç kere gittim. Urban Beach’i sonradan öğrenmiştim, gitmek istediğim bir yerdi ama denk getiremedim. Giden ve zevkine güvendiğim arkadaşlarımın anlattıklarından yola çıkarak buraya yazdım. Şimdi gitsem belki akşam yemeğinden sonra biraz vakit geçirmek için Urban Beach’i tercih edebilirim. Yeni bir şey de denemiş olurum böylelikle.)

Yazının sonuna geldim ve yalnızca hayal etmiş olsam bile yorgunluğumu hissedebiliyorum. Lizbon’u bir gün yeniden ziyaret etmek gerçekten de yapmak istediklerimin arasında! Eğer bu yazıyı yakında Lizbon’da olacağın için okuduysan umarım şehrin sihri seni de sarar ve yolculuğun hoş anılarla dolup taşar!

Sevgiler,

Cansu

Yaşamsuyu Bülten’e katılmak için tıkla!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir